Dağ Krallığı Lesotho - Just Discover Me

Dağ Krallığı Lesotho







Moshesh isimli lider Matabeta Kabilesi’nden dağılanları toparlayıp XIX. yüzyılda bugünün Lesotho’sunun temellerini attı. Boer çiftçilerinin saldırısına karşı İngiliz himayesine giren bu ufak ülke 1966 yılında da bağımsız oldu. Tamamen Güney Afrika toprakları içinde kalan Belçika büyüklüğündeki Lesotho, ortalama 1500 metre yüksekte yer alır. Tanrıların bu coğrafyadaki Maruti Dağları’nda dünyanın derisini birbirine diktiği söylenir. En yüksek dağı 3482 metre ile Thaba Nizlenyana’dır.







Lesotho, kralın geniş yetkilere sahip olduğu anayasal monarşi ile yönetilir. Silahlı Kuvvetler de yönetimde etkilidir. Tek üniversitesi başkent Maseru’nun 26 kilometre uzağındaki Roma şehrinde bulunuyor. Ülkede okuma-yazma oranı çok düşüktür.

Durban’dan yeni bir ülkeye gitmenin heyecanla sabah 6’da yola koyuluyoruz. Güney Afrika’nın Underberg Kasabası’na kadar yolculuk 3 saat sürüyor. Burada 4x4 jiplere geçiyoruz ve zıplaya zıplaya Lesotho Krallığı’na doğru adım adım yükseliyoruz.

Dağlar hep etkileyicidir, gururludur, dağlar kolay kolay teslim olmaz. Yol bozuldukça doğa güzelleşiyor. Tepeden düşen zavallı bir at yol kenarında ölmüş. Leş kokusu herkesi rahatsız ediyor. Pencereler acele kapanıyor. 




Sınırda bir süre bekliyoruz, bu arada çiçekleri fotoğraflıyoruz, çimlere uzanıyoruz.
Güney Afrika’da çalınan inekler Lesotho’ya kaçırılırken, Lesotho’da yetiştirilen marihuana da Güney Afrika’ya pazarlanıyor. İki ülkenin polisi kaçakçılarla pek başa çıkamıyor.
Tepede soluk renkli bir yazı var: “Lesotho’ya Hoş Geldiniz”… Bir yayladayız… Sani Geçit’i 2873 metre. Burada Afrika’nın en yüksekte bulunan pub’ı var: Sani Top Chalet. Ama yemekleri özellikle sulu yemekleri kötü doğrusu. Ancak terasta önümüzde uzanan yeşil vadiye bakarak bir kahve içmek doğrusu çok keyifli!

Sotho Köyü hayvancılıkla geçiniyor. Bir kulübeye giriyoruz. Fakirler… Yaylada genelde atlarla geziyorlar, tezek yakıyorlar. Sırtlarındaki battaniyelerden gecelerin soğuk geçtiğini anlıyoruz. Evlere asılan bayrakların birer anlamı var. Beyaz, birayı; sarı, ekmeği; yeşil, sebzeyi; kırmızı ise eti gösteriyor. Yani bunları bu evlerden satın almanız mümkün. 

Lesotho turistik broşürlerde kendini şöyle tanımlıyor: “Hakiki insan, hakiki dağ, hakiki kültür”. Lesotho yaylasında erkek çocuklar 7 yaşında okula başlar, 14 yaşında ise sürünün başına geçer. Görevini tamamlayıncaya hakiki erkek olur ve kendine özel bir baston hediye edilir.
Lesotho fakirdir… Lesotho kışın kar altındadır. Dağ krallığı Lesotho her an macera ve heyecan doludur. Bu ufak ülkenin dinozor fosilleri vardır, iddialı Botsoela Şelaleleri vardır, duvar resimleri ile ünlü mağaraları vardır. Yünü ve moheri vardır.



           Lesotho evlerinde soğuk, sessiz ve uzun gecelerde masallar anlatılır:

Bir zamanlar Lesotho’da Masilo adında fakir bir adam yaşardı. Her gün karısıyla beraber tarlaya giderdi. Bütün gün toprağı kazıp çapalardı. Akşam işleri bitince, ertesi gün ekin ekebileceklerini düşünüp sevinirlerdi. Ama ertesi gün tarlaya dönünce şaşkınlıkla kalakalırlardı. Çünkü toprak sert ve bakımsız durumda karşılarında, sanki hiç kazma vurulmamış gibi dururdu. Tekrar otları temizleyip çapalarlardı. Akşam her şey temiz ve düzgün olurdu. Ama ertesi sabah yine bakımsız bir tarla beklerdi onları. Tekrar işe koyulurdu Masilo ile karısı.
Sonunda bir gün, akşam işleri bitince Masilo karısına dedi ki:
“Sen eve git, ben burada kalıp nöbet tutacağım”
Kadın eve döndü. Masilo çalılığa girip beklemeye başladı. Birden bire bir kuş uçup geldi. O kadar güzeldi ki, Masilo gözlerini alamadı ondan. Kuş gelip Masilo’nun saklandığı çalılığa kondu. Sonra büyülü bir türkü söylemeye başladı. O an toprak ters döndü ve tarla hiç el değmemiş gibi hale geldi.
Masilo bunu görürgörmez çalıların arasından fırlayıp kuşu yakaladı.
“Demek bütün emeklerimizi mahveden sendin!” diye haykırdı.
Bıçağı çıkartıp, kafasını kesmeye hazırlanırken, kuş yalvardı:
“Yapma bunu! Sana o kadar süt veririm ki, sana da ailene de yeter.”
“Peki,” diye kabul etti Masilo. “Ama önce tarlayı işlenmiş hale döndür!”
Kuş yeniden büyülü türküsünü söyledi. Toprak ters döndü ve çapalanmış haline geldi.
“Şimdi de süt ver bakalım!” diye emretti.
Kuşu sağdı. O kadar çok süt geldi ki Masilo hepsini içip bitiremedi. Susuzluğunu iyice giderdikten sonra kuşu bir çuvala koydu ve eve gitti. Gelir gelmez karısına seslendi:
“Bütün tasları, çanakları yıka, hatta içine bira yaptığımız büyük fıçıyı da! Haydi çabuk ol!”
“Bu taslar ne işe yarayacak bilmek isterdim doğrusu. Evde yiyecek hiç bir şey yok ki.” diye söylendi karısı.
“Sen o işi bana bırak” diye güldü Masilo.
Kadın bütün kap kaçağı yıkadı. İşi bitince, Masilo kuşu çuvaldan çıkardı. “Bütün kapları sütle doldur!” dedi.
Kuş o kadar çok süt verdi ki, bütün kaplar ağzına kadar doldu. Kadın doyasıya içti sütü. Çocuklar nefes almadan içip durdular. Ama hala taslar dolusu süt vardı.
Evet, Lesotho’da iklim sert ama insanları sessiz, saygılı… Fakirler ama mutlular. Belki taslar dolusu sütleri yok ama dostlukları çok güçlü. Oysa Johannesburg’da olduğu gibi her an öldürülme veya soyulma tehlikesi ile yaşamıyorlar.




















Lesotho’yu görün, seveceksiniz…

Hiç yorum yok:

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *